28 Aralık 2007 Cuma

Ağrı dagı resimleri ve tarihi























TarihiAğrı’nın tarihine ilişkin olarak “Ağrı’nın tarihi” diye anlatılanlar aslında uzun süre il merkezi durumunda olan Doğubayazıt tarihidir. Doğubayazıt’ın İran sınırında Türkiye – İran transit yolunun geçiş noktasında bulunması, tarihi bakımdan buranın önemini artırmıştır. İlçe zengin bir tarihe sahiptir. Eski Bayazıt’ta ve kalede Urartu mezarlarının oluşu, şehrin tarihini çok eskilere dayandırmaktadır. Doğubayazıt’ın ilk kurulduğu yer, Yukarı Bayazıt’taki eski kaledir. Kale Trabzon yolu güzergahında bir gümrük merkezi olarak sürekli gelişimi sağlamıştır. Bayazıt kalesi her devirden izler taşır. Urartular Van’dan Alagöz dağlarına, Gökçe Göl’e kadar uzandığı için Bayazıt, uzun süre onların egemenliğinde kaldı. 625 yılında Aras kıyılarına gelen Hazar Türkleri tarafından zapt edildi. M.Ö 250 yılında bölge Pers Krallığı ile Romalılar arasında birkaç defa el değiştirdi. Küçük Arsaklılar (M.Ö 150 – M.S 430) çağında Bayazıt Ovasına Gokovit sancağı adı veriliyordu. Burası Digor ile Iğdır kalesindeki çift başkenti de içine almaktaydı. Sonradan belirli aralıklarla Romalılar, İranlılar, Araplar, Bagratlar ve Bizanslıların yönetimine girdi. Alparslan’ın ilk batı seferi sırasında (1064) Kars bölgesi ve Ağrı çevresi ile birlikte, Bayazıt’da Bizanslılar’dan alınarak Selçullular’a bağlı Anışedatları beyliğine (1064 –1200) verildi. 1207 – 1255 arasında bölge, Sökmenlerin eline geçti. 1231 yılında Doğu Anadolu ile birlikte Timur istilasına uğradı. Bölge 1239 yılında Cengizlerin kontrolüne geçti. 1358 yılında İlhanlılar’a varis olan Celayirliler’e geçti. Moğollar ve onların birer kolu olan İlhanlılar ve Celayırlılar uzun süre buraları otlak ve yayla olarak kullandılar, ordularını beslediler. Mogollular’dan Orgun Han Aladağ’da bir saray yaptırdı. Daryunk hisarı yani Bayazıt eski kalesi yıkılmış olduğundan, yukarı Aras bölgesine egemen olarak Anı Valisi olan Celayırlı Şehzade Bayazıt Han 1374’de Ahlat ve Van bölgesinden gelerek Aras boyuna saldıran Karakoyunlu hükümdarı bayram Hoca (1366-1380) ordusuna karşı şimdiki Bayazıt Kalesi yerine bir kale yaptırdığından o tarihten sonra buraya Bayazıt kalesi denildi. İşte şehrin adının Celayir Oğulları’ndan bu şehzade Bayazıt’tan geldiği sanılmaktadır. Bayazıt sonradan Esinoğulları’na 1368 ve 1382’de Karakoyunlu, 1386 Timur idaresine, 1406’da tekrar Karakoyunlular’ın eline geçti. 1469-1502 arasında Akkoyunlular’a bağlandı. Şaruz savaşından Akkoyunlular’ı yenen Safeviler, bölgedeki etkinliklerini genişletip,(1502-1576) 76 yıl burayı yönettiler.


Yavuz Sultan Selim Çaldıran’a, Kanuni Sultan Süleyman Tebriz’e, IV. Murat İran’a giderken Bayazıt’tan geçmiştirler. Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusu Çaldıran’a girerken 20 Ağustos 1514’de Bayazıt Ovasının kuzeyindeki Sarısu boyunda Danasazı (Şahlı Gölü) yanında konakladığından Bayazıt Kalesi halkı padişaha bağlılığını bildirdi. Çaldıran savaşından sonra tekrar Osmanlı yönetimine geçen Bayazıt, zamanla İran baskısına uğradı. Yine Osmanlı ordusu Doğu seferine çıktığında (20 Haziran 1543) Bingöl’de konaklayan Baş Vezir İbrahim Paşa’ya kale anahtarını getiren Sünniliğe bağlı yerliler arasında Bayazıtlılar da vardı. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Eleşkirt ile birlikte Bayazıt 1578’de Van Beylerbeyliği Sancak Beyleri tarafından fethedilerek, bir sancak halinde Van’a bağlandı. Bayazıt Van beylerbeyliğine bağlı 14 sancak merkezinden biri idi. 1744 yılından sonra Silvan (Farkin) bölgesinden kara-Behlül Bey’in başçılık ettiği Bısyan, Sıpkan, Zilan boy ve oymakları buralara yerleştiler.


Silvanlı Kara Behlül ile soyundan gelenler Bayazıt’ta “Ocaklık” yolu ile sancak beyi oldular. 1590 yıllarında buraların boşalan köylerini şenlendirdiler. 1744’de Arşarlı Nadir Şan’ın saldırısında dağıldılar. Bu dağılmadan sonra sancak beyleri merkezden atanmaya başlanmıştır. Bunların en ünlüsü İshakpaşadır. İshakpaşa 1776-1798 yılları arasında Bayazıt’ta sancak beyi beyliği yapmıştır. İshakpaşa şehrin doğusundaki bir tepeyi yontma taş ile çevirterek içerisindeki İshakpaşa Camii, Saray, Hamam, Külliye medresesi ve diğer bölümleri gibi Anadolu’nun son şaheserini mimarlara yaptırmıştır.
1805’de Napoleon Bonaparte tarafından elçi olarak İran’a gönderilen Amedee Jaurbert sarayda aylarca hapis tutulmuştur. Bayazıt sınırında ve Asya’yı Anadolu’ya buraları da Avrupa’ya bağlayan geçit üzerinde olduğundan bir çok kavimin akımına uğramıştır. XV – XVIII. yüzyıllarda İranlılar, 1828, 1854, 1856, 1877 – 1878 ve 1818 – 1814’de Rusların işgaline uğramıştır. Daha önce olduğu gibi 1821 – 1822 yıllarında son İran kaçarlı akınları Bayazıt’ta çok can ve mal kaybına yol açtı. Ruslar ilk olarak 1856 Paris anlaşmasına göre geri döndüler. 1877-1878 Osmanlı – Rus harbinde 25 Ekim 1877’de Alacadağ bozgunu üzerine Osmanlı ordusu Erzurum’u korumak üzere toplanınca, aynı ayın sonunda Ruslar Bayazıtı ele geçirdiler. 30 Mart 1878 Yeşil Köy anlaşması ile Bayazıt Rusya’ya bırakılmışsa da Berlin antlaşması ile (13 Temmuz 1878 ) Osmanlıya verilmiştir.

1877 – 1878 harbi sonunda Ruslar çekilirken, Van’dan gelen Ermeniler’e buradakileri de katıp birlikte götürmüş, Gökçegöl’ün batısında yeni kurulan şehre Navo Bayazıt (Yeni Bayazıt) adını vererek oraya yerleştirilmişlerdir. Ermeniler çekilince Van’dan gelen Alay Komutanı Miralay Hüseyin Hüsni Efendi, Bayazıtı teslim aldı. Mutasarrıflığa Kettühdağ oğlu Abdulvahap Efendi tayin edildi. Daha sonra İstanbul’dan tayin edilen Adil Giray Mutasarrıf oldu. Cumhuriyet ilanından sonra mutasarrıflıklar Valiliğe dönüştürüldüğünden mutasarrıf Kamil Bey ilk Vali olarak atandı. Iğdır ve Tuzluca Bayazıt’a bağlandı. 1927 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Vilayet merkezi Karaköse’ye alınınca Vali Ziya Tekeli Karaköse’ye, Karaköse Kaymakamı Yusuf ziya Bey’de Bayazıt’a atandı. 1934 yılında Iğdır ve Tuzluca buradan alınarak Kars’a bağlandı. Aynı yıl ilçenin adı Doğubayazıt olarak değiştirildi.


“AĞRI” ADI NEREDEN GELİYOR
Ağrı dağının adı zaman zaman değişik söylenmiştir. Çeşitli tarihlerde Ağrı’ ya Argı, Han Argı, Argurı, Arkuru, Ark dağı, Argı dağı denilmiştir. Selçuklular buraya yerleştikten sonra Eğri dağ, bilahare Ağrı dağ adını aldı. Zamanla Ağrı dağı, şekline dönüştü. Halk bazen Kire / kıra olarak da ad vermektedir.
1938’ den beri İl, sınırları içindeki Türkiye’ nin bu en yüksek dağı olan Ağrı dağına izafeten AĞRI olarak isimlendirilmektedir.

Bugün Batılılar ve Ermeniler Ağrı’ ya Ararat diyorlarsa da, bu adlandırma kasıtlıdır. Bazı din kitaplarında ve tarihlerde geçen Ararat yanlış olarak kullanılmaktadır. Tevrat’ ta “Ararat dağları” adı bir kez geçmekte, Ararak ülkesinden üç yerde bahsedilmektedir. Ararat, Urartular ile ilgili bir terimdir. Urartuların adı Tevrat’ ta “Ararat” diye geçmektedir.
“Urartu” adının bu kavme, güneydeki Samiler tarafından verildiği ve bunun “Ur-Ar-tu” ( Yukarı ülke, yüksek memleket) manasına geldiği ileri sürülmektedir. Hatta bu isimdeki “Ur” ( yukarı, yüksek) kelimesinin Sümerce’ den geldiği ve Akadlılarca Dicle- Fırat yukarılarının “Yukarı memleket” manasına böylece anıldığı kanaatine varılmıştır. Bu yüzden, Urartu ülkesinin en yüksek dağlarına da “Ararat dağları” isimleri verilmiş bulunuyor. Sonradan Musevilerle, Hıristiyanlar “ Tevrat” tan alarak bu adı Ağrı dağına alem etmişlerdir.
Küçük Arsaklı devleti zamanında memleket başlıca 15 eyalete ayrılmış; bunlardan hükümdarların yazlık ve kışlık başkentlerinin bulunduğu yukarı Aras boyu ve Ağrı dağı çevresinde ARARAT eyaleti adı verilmiştir.
Anlaşılacağı gibi, Ararat, Ağrı dağının adı değil, bu bölgenin Urartu ve Arsaklılar zamanındaki adıdır. Ağrı dağının eski Türkçe’ de “yüksek” anlamına gelen ağrı ve ağru kelimesinden geldiği öne sürülmektedir. Ayrıca ağrı kelimesinin Arapça’ da “ muhteşem” anlamındaki ağra ile ilgili olduğu da belirtilmektedir. Bu adlar, zamanla söylene söylene halk arasında Ağrı dağı olarak benimsenmiştir.

Ağrı ili’ nin tarihi, Doğubayazıt ile başlar. Zira Beyazıt, her devirde büyük, önemli ve starejik bir şehir olmuştur. Eski Beyazıt kalesi, Eski Beyazıt Camii ve İshak Paşa Sarayı, Doğubayazıt zengin bir tarihe sahip olduğunu göstermektedir. Beyazıt kalesi her devirden izler taşır.
Beyazıt’ a Urartular, sakalar, Hazarlar, Persler, Romalılar, Arsaklılar, İranlılar, Araplar, Bagratlar, Bizanslılar, Sulçuklular, Sökmenliler, Atabekler, Timurlular, Cengizliler, Celayirliler, İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Osmanlılar egemen oldular ve Beyazıt kalesini kullandılar. Böyle sık sık İran baskınlarına uğradığı için, Beyazıt ancak 1578’ de Van Beylerbeyliği’ ne Sancak merkezi olarak bağlanabildi. 1744’ den sonra Erzurum eyaletine bağlandı ve 1924’ de kadar sancak merkezi olarak kaldı.
Osmanlı-Rus savaşlarında halkın kırgına tabi tutulduğu, şehrin tahrip edildiği yerlerden biride Beyazıt’ tır. Rus saldırılarında ilk olarak Beyazıt işgal edildi. XV.-XVIII. Yüzyıllarda İranlılar, 1828,1854, 1856,1877,1878 ve 1914-1918 yıllarında Ruslar işgal etti. 1878 de Ruslar Sancak merkezindeki Müslüman halkın bir kısmını Reven ve Gümrü’ ye sürdü. 1914’ te Ruslar bölgeyi işgal edince, Ermeni çeteleri şehir ve köyleri yakıp yıktılar; halkı vahşice katlettiler.
14 Nisan 1918’ de şehir Rus döküntüsü ve Ermeniler elinden kurtarıldı.
1924’te Beyazıt Vilayet, 1927’ de Karaköse’ ye bağlı ilçe oldu. 1934’ te ilçenin adı Doğubayazıt olarak değiştirildi.


Yöre Mutfağı...

ABDİGÖR KÖFTESİ
Yöremizin en lezzetli yemeğidir. Yağsız, sinirsiz, kemiksiz sığır eti, çok az miktarda soğan, bir adet yumurta ve baharatlardan yapılır. Hazırlanması taze et, bir tokmak ile taş üzerinde merhem şeklini alıncaya kadar dövülür. Hamur haline gelen et, soğan ve su katılarak elle çırpılır. Çırpıldıktan sonra bir saat dinlendirilen köfteler pilav üzerine konularak servis yapılır.

HALİSE
Tavşan eti ile buğdaydan saatlerce dövülerek elde edilen karışımdan yapılan lezzetli bir yemektir.

SELEKELİ (SAÇ KAVURMA)
Taze oğlak veya kuzu eti, sarımsaklı yoğurt ve tereyağından yapılır. Hazırlanışı; taze et doğranır, içine tereyağından eritilmiş salça konulur. Bu şekilde kızartılan et indirilip bir süre dinlendirilir, üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır.

BEYAZ BAL
Türkiye’nin en güzel çiçek balı burada elde edilir. Binbir renk ve çeşitli kokulardaki yayla çiçeğinden elde edilen bembeyaz balın tadına doyum olmaz.

ALABALIK
Balık Göl’ü, Çuma Çayı ve derecik sularında bulunan kırmızı pullu kızıl alabalık güzel tadından öte kırık, çıkık gibi ortopedik tedavilerde ilaç olarak kullanılır.


El Sanatları...
TİFTİK ÇORAPLARI

Koyun ve keçilerden elde edilen yün ve tiftik yöresel işleyiş biçimi ile giyim eşyası olarak değerlendirilir. Tiftikten elde örülen başlık, çorap, atkı ve eldivenler Sonbahar – Kış mevsiminde büyük rağbet görür. Bunların en önemli olanlarından biride tiftik çoraplarıdır. Tiftik, kış başlarında keçilerin
özel taraklarla taranması şeklinde elde edilir. Elde edilen tiftik yıkanıp temizlendikten sonra “Teşi”
denilen eğirmen aleti ile eğirilir. İplik haline getirilir. Bu iplikler diğer yün çorap ipliklerine göre biraz kalıcıdır. Bundan renkli ipliklerle çoraplara desen de verilir. Yıkandıktan sonra süngerleşen tiftik. Kabrık ve saçaklı çoraplar iyi fiyatta alıcı bulabilmektedir.

II – NAZARLIK VEYA ÜZERLİK

Halkın üzerlik veya nazarlık olarak tabir ettiği mısır, arpa taneleri ve üzerlik otonun ipliklere dizilmesi ile elde ettiği duvar süsleri, gerek inanç bakımından gerekse süsleme tekniği ve anlayışı yönünden kültür özelliklerini yansıttığı için kültürel ve turistik değer taşıyan el sanatı çalışmalarından sayılır. Üzerlikler genellikle köylerde evlerin duvarlarını süsleyen ayrıca nazaran koruduğuna inanılan eşyalardan sayılır.

III - HALI VE KİLİMLER

Basit el tezgahlarında yapılan halı, kilim, yastık ve heybe cinsinden eşyalar yerli koyun yünlerinin en güzellerinden yapılır ve çok tutulurlar. Bunların her biri gerçek bir sanat eseri sayılacak güzelliktedirler.

Fotoğraflar...








alıntı
a



0 yorum: